Türkiye’deki iktidar partisi AKP korku içinde. Toplum yine kaynamaya başladı. Ve Kürt partisi HDP hoşgörülü bir siyasi duruşun nasıl olabileceğini gösteriyor.
Geçen hafta Türk Başbakan Yardımcısı’nın HDP’nin (Halkın Demokrasi Partisi) kapatılabileceğini söyleyen sesi mikrofonlarda çınladı. Sahi mi diyorsunuz? Bu hafta ise gösteri özgürlüğü hakkına saygı duyduklarını, ama HDP’nin 1 Kasım’da Kobani için yaptığı çağrıyı kabul etmediklerini söylediler. Çok mantıklı, değil mi? Sonra AKP çıkıp bir hafta önceki gösterilerde kırkın üstünde insanın ölmesinden HDP’yi sorumlu tutuyor. Kamu güvenliğinin sorumluluğu HDP’ye mi aktarıldı acaba?
AKP’li politikacıların gözeneklerinden fışkırıp, alınlarında boncuk boncuk biriken ve sonra enselerinden ince bir şerit gibi süzülüp, karılarının ya da hizmetlilerinin temizleyeceği ütülü bembeyaz gömlek yakalarına bulaşan ecel terlerini hissetmemek mümkün değil.
Bu korkunun nedeni ne? Nereden kaynaklanıyor? Gezi’den bu yana sokak gösterileri telaşlı tepkilere yol açıyor. İkinci bir Gezi’nin oluşmasından korkuluyor. Çünkü AKP Gezi’den büyük yaralar almadan çıkmış gibi görünse de, seçim sonuçları AKP için yeni bir zafer anlamına da gelse, AKP Erdoğan’ın devlet başkanı seçilmesinin bir hayalden ibaret olmadığını bilse de ve Gezi’nin toplumda derin izler bıraktığı düşünülse de, toplum yeniden kaynamaya başladı ve giderek büyüyen protestoların ne zaman bir patlamaya dönüşeceğini kimse bilmiyor. Gezi olayları sırasında Kürtler oldukça sessiz ve tepkisizdi. Ama bir sonraki kez her şey bambaşka olabilir.
“Ak Saray” alay konusu
Bu bağlamda AKP şu anda yere yuvarlanmış vahşi bir hayvan gibi çevresine saldırıyor. Dişlerini gösteriyor…Ama hiç kimseyi etkileyemediği gibi, sürekli daha çok hata yapıyor. Barış görüşmelerini durdurma tehdidinden, cumhurbaşkanının ülke ve özellikle de uluslararası kamuoyunun gözünü boyamaya çalıştığı son projesi zarar görecek.
Ak Saray ( ki Türk Cumhurbaşkanı salt bir kavram olarak da bu adı hak etmiyor) adı verilen cumhurbaşkanlığı konutunun devasa boyutları herkes tarafından alay konusu edildi. “Manevi değerlere ve yüceliğe sahip olmayanların böyle devasa binalara ihtiyacı vardır” deniyor. AKP artık ne yaparsa yapsın, sevilmiyor.
Kürtler ise dini ve etnik hoşgörü tasarılarıyla gelip, bir de bunları yerel bazda hayata geçiriyorlar. Sadece Kürtçe değil, başka azınlık dillerinde de broşürler bastırıyorlar. AKP Alevi ve diğer dini azınlıklara yönelik açılımından söz ede dursun, HDP bu açılımı kendi belediyelerinde somut politikalara dönüştürüyor. Bir yandan da Ermeni soykırımının 100. yılı yaklaşıyor. AKP milliyetçi seçmenlerini kaybetmemek adına Ermenilerle yapmak istediği uzlaşmada ilerleme kaydedemezken, HDP soykırımın kendilerini ilgilendiren bölümüyle hesaplaşmaya çoktan başladı.
İD’e duyulan gizli sempati
AKP’nin HDP’yi “kadın sorunu” konusunda kışkırtmaya çalışması gerçekten acınası bir durum neredeyse. Geçen hafta AKP’li (ve tabii ki daha etkili olması için) bir kadın milletvekili durup dururken HDP’nin partili kadınları kadın doğasından uzaklaştırdığını söyledi. Bunun niçin yapıldığını, ne demek olduğunu hala daha kimse anlamış değil. Bundan daha bir büyük fiyasko olamaz herhalde. Bu sözler sadece HDP ve kadın hareketinde değil, AKP’liler arasında da alay konusu oldu.
Bugüne değin İD karşısında (sadece yarım ağızla değil, Türkiye’de azımsanmayacak boyutlara ulaşan gizli İD sempatisinin karşısında yer alan bir politikayla) net bir duruş sergileyememiş bir AKP, İD’in kadınlara kitleler halinde tecavüz ettiği, onları köleleştirdiği ve sattığı bir dönemde HDP’li kadınların rolünü konu etmemeli, çünkü bunun sonucu sadece ve sadece yenilgi olacaktır.
Ve bu yenilgi münferit bir yenilgi değil. Yeni Türkiye’nin imajı, yüzü giderek çirkinleşiyor. AKP’nin yaptığı hatalar artıyor, siyaset giderek tuhaflaşıyor. Siyasetin biçiminde ve içeriklerinde görüyoruz bunu, tıpkı Ak Saray’da olduğu gibi.